5 Şubat 2015 Perşembe

BİR TÜRLÜ ANLAMAK İSTEMEDİĞİMİZ İLKE - LAİKLİK

Seneler önce, okulda Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi dersindeydik. Hoca sordu:" Anayasada devletin dini belirtiliyor mu?" diye. Arkadaşın biri atladı hemen:" Laiklik diye geçiyor!" . Yani demek istiyor ki; laiklik dinsizliktir, anayasada bu devlet dinsizdir yazıyor. 

Laiklik dinsizlik midir gerçekten? Anayaya, devlet dinsizdir diye yazdıran biri neden Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurdursun? Atatürk dinsiz miydi ve ya dini sevmiyor muydu?

Laikliği bugün sorsak bir çok kişi ( dinsizliktir diyenler hariç), din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır der.  Atatürk,  İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidar olduğu yıllarda, cemiyetin kadrolarının neredeyse tamamının askerlerden oluşmasından ve böylelikle askerin de devlet işlerine çok fazla karışmasından dolayı, ordu ile siyasetin birbirinden ayrılması gerektiğini söyemişti. Bundan dolayı da cemiyet içerisinden çok sert tepki almıştı. Hatta merkezden uzaklaştırmak için Sofya Ateşemiliterliği'ne atanmıştı. Aynı mantıkla düşünecek olursak, Atatürk askeri sevmiyor muydu? Orduya karşı mıydı? Tabiki hayır! Peki nedir bu laiklik?

Laik sözcüğü ilk kez antik Yunanlarda kullanılmıştır. Din adamı olmayanlara "laikus" deniliyordu. Yani din adamlarının yönetmediği bir devlet düzeni demekti laiklik. 

Yani laiklik Yunanlara kadar gitmektedir. Fakat şuan bize gösterilmek istenilen, laikliğin Fransızlardan geldiğidir. Hayır, çok daha öncesi. Laiklik, Avrupa denilen yerde demokrasi, insan hakları, adalet, eşitlik gibi kavramlar daha yokken antik Yunanda ortaya çıkmıştır. 

Atatürk'e göre ise laiklik; çağdaş, uygar bir birey, bir toplum ve bir devlet olarak yaşama kararlılığımızın ilkesidir. Laiklik, 1923 Türk Devrimiyle siyasette, eğitimde, hukukta, kültürde kısacası her alanda yaşama geçirilmiş ve aydınlık bir evreye kavuşmamızı sağlamıştır. 

Evet! Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Ancak bu tanım yeterli değildir. Aynı zamanda laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür. Nedense bugüne kadar hep din ile ilgili kısmı görülüp eleştirildi. O da dinsizlik olarak. Halbuki laik devlet, çağdaş hukuka dayanır. Bireyler kul değil yurttaştır. Kadın ve erkek eşittir. 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 24.maddesine göre:" Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. 

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve ya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma ve ya siyasi ve ya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini ve ya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edilemez ve kötüye kullanamaz."

Bu bağlamda baktığımızda ülkemizde anayasal suçların işlendiğini çok rahat söyleyebiliriz. Alevilerin evlerinin kapılarına işaret konularak ölümle tehdit edilmesi, Ramazan Ayı'nda sahur vakti uyanmayan Aleviler'in evlerinin taşlanması, Ramazan'da oruç tutmayan insanlara saldırılması vs. bu anayasal suçlardan bazılarıdır. Tabi hükümet bu suçları görmezden gelip aksine teşvik etmeye devam etmektedir. Bu tür olaylar aslında laikliğin ne kadar da gerekli olduğunu ortaya koymuş oluyor. 

Yine Recep Tayyip Erdoğan, miting meydanlarında sürekli din sömürüsüne dayanan, insanların algılarını dini söylemlerle yöneten konuşmalarıyla resmen anayasal suç işlemiştir. Tabi Adnan Menderes de, Turgut Özal da, Necmettin Erbakan da...

1924 yılında kurulan Terakkipervet Cumhuriyet Fırkası da bu maddeye göre anayasal suç işlendiğinden kapatılmıştır. 

Yani laiklikle ile birlikte din sömürüsü de engellenilmeye çalışılmıştır. Çünkü tarih bize göstermiştir ki din, insan ile Allah arasında iletişim olmaktan çıkmıştır. Milli Mücadele döneminde vatanın bağımsızlığı uğruna canını ortaya koyan yurtseverleri, dini alet ederek hain ilan etmişlerdi. 

İşgalci İngilizleri destekleyen din adamları sürekli Mustafa Kemal ve Ankara Hükümeti'ni hedef alarak fetvalar çıkartıp bildiriler dağıtmışlardır. Örnek olarak Sait Molla, İskilipli Atıf Hoca, Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi vatan hainleri gösterilebilir. 

Sait Molla, İngiliz yanlısı birisiydi. Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesiydi. Aynı zamanda İngiliz Muhibleri Cemiyeti ile Teali İslam Cemiyeti'nin kurucusuydu. İngilizler'in yönlendirmesiyle, Hürriyet ve İtilaf Fırkas ve İngiliz Muhibleri Cemiyeti aracılığıyla Milli Mücadele'ye karşı tavrını ortaya koymuştur. Tabi dini kimliğini de devreye sokarak Teali İslam Cemiyeti ile birlikte Milli Mücadele'ye karşı islamı kullanmıştır. 

Yine bir başka isim İskilipli Atıf Hoca. Milli Mücadele'ye tamamen karşıydı. Çünkü o da koyu bir İngiliz yanlısıydı. Atıf Hoca'nın, Milli Mücadele aleyhtarlığı yaptığı bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu'nun farklı yerlerine atılmıştı. Bildirilerde Mustafa Kemal ve Ankara Hükümeti'ni ve yine Milli Mücadele'ye destek verenleri, dini kullanarak, hain olduklarını ilan etmişti. 

Adnan Menderes'in iktidara gelirken ve geldikten sonra da din sömürüsü yaptığı çok açıktır. Ezanın tek parti CHP iktidarı döneminde susturulduğunu, Arapça yaparak ezanı tekrardan okutmaya başladıklarını söylemişti. Yine meclisteki gücünden dolayı Demokrat Parti'nin saltanat ve hilafeti geri getirebileceğini söylemişti. 

Süleyman Demirel, başbakanlığı döneminde kürsü ve miting konuşmalarında anlamını bilmediği halde, cümle içerisinde birçok Arapça kelime kullanıyordu. Yıllar sonra bu durumu açıklarken:" Bu kelimeleri kullanınca kalabalık coşuyor. Danışmanlarım, konuşma metinlerini hazırlarken bazı Arapça kelimeleri buluyor, metne ekliyorduk. Ben de aralarda kullanıyordum." ifadesini dile getirmişti. 

Yine Turgut Özal seçim döneminde halktan oy toplamak için sürekli dini söylemlerde bulunmuştu. Anavatan Partisi iktidara geldikten sonra meclis koridorları takunyalılarla dolmuştu. Kağıt üzerinde laikiz. Bu hareketler de anayasanın 24.maddesine göre suçtur. Ancak ne yazık ki pratikte hiç öyle görünmüyor. 

Tayyip Erdoğan, 2003 yılında Muş’ta Malazgirt Zaferi’nin 932.yıl dönümünde yaptığı konuşmada : “Diyojen ve askerleri, batarya batarya, gülle gülle saldırırken, onun karşısında Sultan Alparslan ve askerleri ‘Allah Allah', ‘Vatan vatan' diye saldırıyordu” demişti. Barut 250 yıl sonra icat edilmesine rağmen, Bizans’a top kullandırmıştı.

2011 yılında AKP Bursa milletvekili Hüseyin Şahin, partililerin Ankara ziyaretinde "Arkadaşlarım sayın Başbakanımıza yakınen sorular sordular, elini sıktılar. Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir. Ben bunu söylüyorum" dedi. Tayyip Erdoğan putlaştırılmıştı ve bu islama tamamen aykırı idi. 

Yine 2011 yılında Türk Standartları Enstitüsü, Diyanet ile yaptığı işbirliği sonrası icrahatta helal üretim sertifikası aranacağını bildirdi.

2012 yılında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıkladığı torba yasa ile birlikte cami yaptıranlara vergi indirimi uygulanacaktı.

Hüseyin Çelik Kanal A’da katıldığı bir programda gelen soru üzerine: “Gençliğe Hitabe ve Andımız ayet mi? Neden okunsun?” Gibi ifadeler kullanmıştı. Yine aynı programda : “ Atatürk’ü koruma kanunu ne büyük hüsran. Peygamberi koruma kanunu neden yok?” demişti. 

Meclis grup toplantısına elinde dönemin gazeteleri ile gelen Tayyip Erdoğan: “ Tek parti CHP camileri ahır yaptı” diyerek yine din sömürüsü yapmıştı. Halbuki gösterdiği gazetedeki haberde, Yunanların Anadolu’yu işgali sırasında camilere verdiği zararları ve hatta bazılarını ahır yaptığını yazıyordu. Ancak bu saldırmaları bitmiyordu. Dil devrimi ile birlikte Türkçeleştirilen ezanın artık halk tarafından da anlaşılması sağlanmasına “ Bunlar ezanları susturdu” şeklinde iftira atmıştı.

Balyoz darbe iddiasının gerekçesi ne idi onlar için? Camileri bombalayacaklar!

2012 yılının sonunda yapılan görüşmelerde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2013 yılı bütçesi 4 milyar 600 milyon TL olarak belirlenmişti. Bu miktar Sağlık, Kültür, İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları dahil 11 bakanlığın bütçesinden daha fazlaydı. 

Ankara’da bir lisede “Fatih Projesi”ni anlatan Tayyip Erdoğan: “Dindar nesil yetiştireceğiz, dindar olmasın da tinerci mi olsun?” ifadelerini kullanıp tinercileri din düşmanı ilan etmişti. Ayrıca dindar olmayanları da tinerci yapmıştı. 

AKP Kırklareli İl Başkanı Hüsmen Ağa Terkin, Hz. Muhammet’e nüfuz cüzdanı çıkararak Tayyip Erdoğan’ı da onun çocukları arasına koymuştu. Resmen dini kullanılarak şov yapıyorlardı. 

Gezi eylemlerinde polisin sıktığı gazdan kaçan insanların camiye sığınmalarını “camiye ayakkabı ile girdiler” diyerek insanları kışkırtan Erdoğan, bununla da yetinmeyip “ Gezi Parkı’nda içki içip zina yaptılar” demişti.

Tabi en büyük yalanlardan biri de Kabataş iskelesinde baş örtülü ve bebek arabalı bir kadına, çıplak adamlar saldırdı, tecavüz etti yalanı idi. Her yerde çıkıp söyledi Erdoğan bunu. Onun yalaka yandaş gazetecileri de “Evet görüntüleri gözlerimizle gördük. Malesef doğru” gibi ifadeler kullandılar. Fakat daha sonra bunun yalan olduğu ortaya çıkınca çıkıp özür bile dilemediler. 

Toplumun imkanlarını elinden alıp, eğitimi zorlaştırıp, insanları okumaktan, araştırmaktan, sorgulamaktan uzaklaştırıp, cahil bırakıp ardından da dini kullanarak algı yönetenler, tarih sahnesinden hiç de iyi bir şekilde ayrılmamışlardır. II.Abdülhamit, Vahdettin, İskilipli Atıf, Şeyh Sait, Adnan Menderes, Necmettin Erbakan. Sıradakini ise çok iyi biliyorsunuz. 

İşte laiklik bunu engellemeye çalışmıştır. Din sömürüsü olmadan çağdaş bir toplum, devlet ve yaşama sahip olmaktır laiklik. İnsanca yaşamaktır. Özgürlük demektir, eşitlik, adalet, aydınlık, bağımsızlık demektir laiklik. Dinsizlik değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder